13 Ekim 2014 Pazartesi

EÇW Rotası Altınova-İznik Bisiklet Turu Raporu

En sevdiğim şeylerden biri,  yok Kazakistan’a jipiyle giden bilmemkimin, yok Güney Amerika’da bisiklet turu yapan bilmemkimin, yok efendim  Afrika’da bilmemkaç senelik bir geziye çıkan bilmemkimin bloglarını okuyup, fotoğraflarına bakıp, “yahu bu insanlar ne güzel işler yapıyorlar” diye iç geçirmek. Heyhat; ben haftanın 5 günü çalışmak zorundayım! Neyse ki, durum göründüğü kadar kel değil; bir gezide harcayacak aylarım, yıllarım olmasa da, yakın yerlere yaptığım 1-2 günlük gezilerde bile, o müthiş turları yapan gezginlerin aldığı tadları ucundan da olsa yakalayabildiğimi düşünüyorum. Etraf, ilginç hayatları, anlatacak şeyleri olan insanlarla dolu [1]. Dolayısı ile, yaşadığım kent olan İstanbul’a yakın olan keşif rotaları, beni heyecanlandırıyor (özellikle de EÇW gibi konulu olanlar [2]).

                EÇW, Evliya Çelebi’nin 1671 yılında gerçekleştirdiği haç vazifesindeki güzergahının bir kısmını takip ediyor. Detayları, cultureroutesinturkey.com/c/evliya-celebi-way/ 'den incelenebilir.



Kurban Bayramı’nda EÇW’nin ilk bölümünü bisikletle geçmek için, iki kişi plan yaptık. Benim raporum, Altınova ile İznik arasındaki kısımla ilgili izlenimlerimi kapsıyor. Kültür Rotaları Derneği’nin web sitesinde, geçilen köylerdeki bakkal, konaklama...vb imkanların kullanışlı bir listesi var. Ama EÇW, bu rotanın tamamını ilk kez yürüyerek geçen Candace Hanım’dan sorulur! Bu kızın bloğunda, bir EÇW yolcusunun ihtiyaç duyacağı hemen her bilgi var (bkz. www.candaceroserardon.com/2013/12/evliya-celebi-way-guide/). Bisikletliler için çok yararlı olan diğer bir blog ise, martjenk.wordpress.com.

                Kanaatimce, rotanın en başarılı olduğu yanı, 17.yy’de gerçekleşen bir hac yolculuğunun, hacının hayatını ne kadar etkileyebileceğini hissettirebilmesi. EÇW’de 3 gün geçirdikten sonra, böylesine uzun, meşakkatli bir seferden dönen bir insanın, sadece kutsal vazifesini gerçekleştirdiği için değil, aynı zamanda yolculuğun kattığı değerlerle de, dünya görüşünde değişiklikler olacağını düşündüm. Haftalar, hatta aylar boyunca yollarda olan hacı, kim bilir nice yer görüyor, değişik insanla sohbet ediyor, ve badireler atlattıktan sonra, kutsal topraklara ulaşıyordu.

                Ben, bu tip yolculuklarda yaşanılanların, insanların değer yargılarını (az ya da çok) değiştireceğine inanıyorum. Dolayısı ile, hac görevininin kutsal boyutu zaman içerisinde değişmese de, bir yolculuk olarak düşünüldüğünde, sosyal yanının değiştiği düşüncesindeyim. Rota bana, geçmişteki hac yolculuklarının amaçlarının yanısıra, kendilerinin de önemli olduklarını hissettirdi.

                Nitekim, Türkçe'deki "Hac" kelimesi, (genelde bilinenin aksine), sadece İslam dinindeki kutsal yolculuğu değil, diğer dinlerin kutsal ziyaretlerini de kapsıyor.

                EÇW'de geçen zaman, canayakınlıkları ile günlerimizi şenlendiren insanlar sayesinde daha bir anlamlı oldu. Sugören Köyü'ndeki ilk kampımızda, bizi ayva ve baklava ile donatan, üşümememiz için elimize battaniye tutuşturan komşularımız, Kızderbent Köyü'nde ekmek ayarlayan Durmuş Abi, bahçesinde soda molası verdiğimiz Ali Bey, Mahmudiye'de kamp yerine kadar eşlik eden delikanlılar, ve tabii ki, son kamp gecemizde bizi evine misafir eden, kahvaltılarını bizimle paylaşan Erdem Abi ve eşi!

İşe bak: Evliya Çelebi, yolculuğunda bizim mahalleden de geçmiş... O’nun da Bostancıbaşı Köprüsü’nde soluklanmış olduğunu okumak (bkz. rehber kitap), acayip hoşumuza gitti!


Rota, İstanbul’da yaşayanlar için biçilmiş kaftan: deniz ulaşımı sayesinde, hızlı, ucuz ve pratik bir şekilde Yalova’ya, ya da Eskihisar’a geçilebiliyor. Buralardan, rotanın başlangıcına ulaşmak çocuk oyuncağı.

Çoğunlukla traktör yolları, kısmen dar patikalar, bir miktar da asfalt yoldan geçiliyor. Altınova ile İznik arasında kalan kısım, yüzey özellikleri ve eğim açısından, sıradan bir bisikletle pekala yapılabilir cinstendi. 




Kimi zaman beklediğimizden daha zorlu şartlarla karşılaştık; su geçişleri, çok dik eğimler, ve bir anda yok olan patikaları, bisikletleri elimize alarak aştık. 

İznik civarında, dehşet lezzetli zeytinler vardı; kokuları ile yoldan geçenleri tahrik eden diri incirler de cabası! İlk kamp gecemizde, köydeki komşularımızın elimize tutuşturdukları ayvalar bizi epey oyaladı.
İkinci sabahımızda, kahvaltı olarak ev yapımı baklava yedik. Yaşasın bayram!

Serbest kamp yapmakta sıkıntı yok: kolaylıkla sote bir bahçe, tarla bulup geceyi geçirebilirsiniz. Ama gerek de yok aslında, en iyisi bir köye gidip, ideal kamp yerini orada yaşayanlara sormak. İznik'e kadar olan kısımda, Bağdat Restoran hariç kalacak yer yoktu, dolayısı ile kamp malzemesi bulundurmak şart.


Bağdat Restoran, hem beslenme hem de kalacak yer ihtiyacını karşılayabilen iyi bir tesis. Kulübelerde kalmak için önceden yer ayırtmakta fayda var.


Rotanın başından sonuna kadar, değişik bitki örtüsü ve ekili arazilerden geçtik; sayısız kez fotoğraf çekmek, en çok da böğürtlen yemek için durduk.



Taşımacı eğitim sistemine geçildiğinden beri, pek çok okul binası terk edilmiş.

Valide Köprü!


Geçtiğimiz tüm köylerde birer bakkal vardı, fakat bayram dolayısı ile ekmek bulamadık! Neyse ki Kızderbent'te Durmuş Bey, kendi ekmeğini bizimle paylaştı... Elimize tutuştutulan üzümler de nefisti!







Rota “waymarked” değil, ama karşılaşıldığında insanı çok sevindiren yön tabelaları var. İznik bölgesi’nde kolay kolay kaybolunabileceğini sanmıyorum, fakat bir GPS’inizin bulunması bizi manevi olarak çok rahatlattı. Bazı yerlerde, bisikletlerin zor geçeceği belirsiz patikaları takip etmek yerine , asfalttan sürmeyi tercih ettik. Tabela bulunmasının bir avantajı da, bölge halkının da rota, ve yürüyüşçülerle ilgili bilgi sahibi olması. Bir kaç kere, rotayı atlarla geçen maceraperestleri duyduk, çok gıpta ettik!
Rehber kitaptaki yönlendirmeler ve harita, rotayı bulma konusunda GPS'in yerini tutamıyor. Android telefonuma kurduğum Oruxmaps (beleş) uyulaması ile navigasyonu büyük ölçüde çözdüm (offline haritaları destekliyor).  


Zeminin iyice çamurlu olduğı Mahmudiye Köyü çıkışında, yolun devamını kolaçan etmek için biraz ilerledim. Dönüşte gördüğüm manzara buydu.

İznik'e doğru dağlardan inerken, zeytin bağlarını birbiri ile bağlayan toprak yol ağını kullandık, bisiklet için idealdi.

Orhaniye Köyü'ndeki süper-bakkal, nefis tostlar yapıyor. 





İznik'te parti zamanı.

Burada, küçük ve temiz İstanbul Otel'de kaldık. Bir ara, iki gencin, otelin önüne bıraktığım bisikletlerimizi incelediklerini gördüm. "Hayırdır ya?" diye yanlarına gittim, benim 1.5 kiloluk dev kilidimi gösterip "şu kilide bak adam çok garanticiymiş abi" dediler gülerek. "Bisikletler benim" dedim. Bir an tereddüt edip, aynı neşeyle "Adamsın!" dediler ve uzaklaştılar.











[1] İnsanları, seyahat bloglarını kederli kederli izlemekten caydırıp, bir hafta sonu için de olsa yollara çıkmaya teşvik eden bir site var: http://www.bikeovernights.org/ .
[2] İstanbul’a yakın diğer bir güzel yürüyüş yolu için bkz. Serkan Taycan’ın https://www.facebook.com/ikidenizarasi projesi.